nopic kapı dışı hakkında

Sonrası Nedir?


6 October 2022
Yazar - Anon

image

“Even if what you feel is pain, only let yourself feel.” - P. D. James

Soruları artık başkalarına değil kendimize yönelttiğimiz günlerden geçmeye başlıyoruz. İç sesimiz bize bir yerlerde bir şeylerin ters gittiğini haykırıyor ve biz bu sessizlikte onu ancak duymaya başlayabiliyoruz. Her kültürde de yaşandığı gibi kriptoda da post-evreye giriliyor.

Post-modernitenin tüketmek için birşey üretmede yaşadığı kısırlık gibi o ruh haline onun tadında zevksizce sürüklenmek, yola çıkarken yarattığımız ideolojinin kutsiyetini zayıflatıyor. Daha zaten her şey çok yeni olmasına rağmen yine de var olanı tüketip yeni heyecan arayışlarına sürükleniyoruz. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok üretkenlikten sonra “tüketmek için” yeni bir hikaye yazmakta zorlandığımız kesin. Küresel konjöktör’ün durumu ortadayken bir sonraki hype’ı yaratacak itici kuvvetin ne olması gerektiği konusunda herkeste bir bağımlı gibi yoksunluk belirtileri var. Peki biz buraya nasıl geldik?

Sahip olduğu değeri hedge’lemek için shortlamaktan, o değeri yok etme pahasına shortlama konumuna vardık.

Protokolleri yararlı ve kullanışlı bulduğumuz için değil, olası airdroptan yararlanmak için 3-5 tokenını aldık ve sanki çok gönüllüymüş gibi degelasyonlarına katıldık. Acaba kaçımız bu zamana kadar bir oylamada katkı olmak amaçlı demokratik anlamda oy kullandı?

Satın aldığımız NFT’ler bu kültürün ilk ürünleri olarak da bir değer taşıması gerekirdi. Bu ürünlerin kaçı gelecekte bir sonrakiler için daha da yüksek değeri taşıyacak. Picasso’nun Gurenica’sı bir kültürel miras ise kripto kültürünün BAYC mirasları sadece twitter hesaplarının profillerinde mi yaşayacak? Madem bizden sonrakiler bunu kullanmayacaktı, o zaman biz ne yarattık?

Her yeni vakada degen kültür ürünü shitcoinler yarattık ve mağduriyetlerden kâr çıkartma alışkanlığını abartarak, shortlamaya hazır bekleyen shiller’lar, sahtekar influencerlar, kendi çantasını öven fenomenler yarattık… Ve maalesef “Nasıl olsa herkes yapıyor” ile tüm bunları meşru kıldık.

Dante’nin bahsettiği 9 katmanlı cehennemi varsa kriptonun da kendine ait günahlarının katmanları olmalı.

Bu kültür yeni bir şey yiyerek yaşayamıyorsa nasıl ayakta kalıp büyüyecek?Yarattığımız şeyi öldürmek için uğraştık ve şimdi sıkılgan halimizle yeni bir hikaye aramaya koyulduk.

Başka bir yenilikle kazançlı bir fırsat yaratılacağına olan inanç düştükçe zaten kendisi yeni olan bu blockchain teknolojisinin vaatlerine olan inanç da düşüyor. Oysaki mücadele daha iyisini geliştirmek için olması gerekirken piyasadan en büyüğünü kapma pahasına başkalarını yok etme savaşına dönüşmemeliydi. Kendi yankı odamız içerisinde yaptığımız bu gürültülü savaş belki de gerçek dünya varlıklarına dokunmamızı oldukça öteledi ve hırsımız gözlerimizi kör ederek birincil motivasyonumuzda bir flippining gerçekleştirdi.

Bu kitlesel yok oluş ve tüketim içerisinde bir şeyler yaratma konusundaki bencillik ve açgözlülüğümüz belki de bizi bu noktaya getirdi, Luna örneğindeki gibi bile bile ponzinomic sistemlerin içerisine girip onları shilleyenler bunun kaç defa daha olabileceğini zannediyorlardı ki. Evet normilerle alay ettik fakat biz kendi içimizde fenomen hayranları, influencer papağanları twitter fedaileri ile bize has normieler yarattık.

Son zamanlarda hükümetler halkların iyiliğine çok da fazla odaklanmıyorlar. Sermayenin siyasal yönetimi de kapsayan hegemonyası ile artık yasaların halkların refahı için değil, şirketlerin çıkarları ve sorunları için yapıldığını hepimiz biliyoruz. Kriptonun nihai ideolojisi devlet temelli oluşturulmuş merkezi iktisadi yapıdan halk temelli merkeziyetsiz iktisadi yapıyı oluşturmaksa bu yolda atılacak adımlar elbetteki hükümetleri kızdıracaktı.

Şimdi Tornado cash yaptırımları sonrası merkeziyetsizlik yapımız da çatırdamaya başladı ve kriptonun belki de normlarını kaybettiği esas nokta burasıydı. Eğer kripto için bir distopya çizecek olsaydık, hükümetlerin fonları izlemek ve uygun olduğunda bloke etmek için yeni parasal sistem olarak kriptoyu kullanması olurdu.

Nasıl olsa bu gezegen dahi yok olacak mantığıyla kurtarmaktan ziyade bir an evvel yok etme ideolojisi ancak sonrasında yeni bir çağ başlatabilecekse bir ideoloji olabilir. Bu dönem karşısında yeni bir ideoloji oluşturup ona inanmanın ve benimsemenin tembelliği içerisindeyiz.

Her tür ideoloji ve idealar dünyası o derece yıkıldı ki saplandığımız “gerçekliğin” içerisinden “çıkınca ne olacak?” sorusu hepimizin kafasını kuma daha da gömdüren asıl soru oldu. Yine de şu an için varoluşsal bir kaygı içerisinde olunmasaydı, belki de geleceğin taşlarını döşeyen bu post-binary zamanın bize sunduğu yaratıcı gücü daha etkili kullanilmasina başlanılamazdı.

Öyleyse bu yeni doğmuş bebeğe gözümüz gibi bakmamız, hükümetlerin eline onu bırakmamamız gerekir, yeninin hızlıca tüketildiği dünyada belki de büyüyebilecek tek gerçek mucize bu yeni doğmuş bebek olabilir. Ne tür bir ebeveyn çocuğunun kötü ellere düşmesine izin verebilir ki?

O yüzden şimdi bir an durup arkamıza bakma anındayız,‘next’i tanımlarken öncesinde ne olduğunu nereden geldiğimizi ve idealarımızı tekrar bir hatırlama anı…

Ve umalım ki bir gün tekrar çilek tadı almaya başlayalım.